1. Polisiye edebiyatta dedektif gibi ana karakterlerin çoğunun erkek olmasını çok az kadın bulunmasının sebebi nedir?
Öncelikli olarak polisiye yazarları erkek. Polisiye yazarlarının erkek olduğu bir dünyada kadınların daha çok suçlu olduğunu görüyoruz erken dönem polisiyede.
En iyi kadın kahramanlarımızdan biri olan Şeytan Hadiye var ki o da kadın suçlu. Ahmet Mithat Efendi’nin Dürdane Hanım’ında Ulviye Hanım var ama o tam dedektif değil meraklı olarak kaleme alınmış. Bunu şöyle düşünelim kadınların polislik mesleğine girişi erken değil. Cumhuriyetin sonrasında kadınların polis olması gündeme geliyor. 1930’dan sonra kadın polisler başlıyor. Kadın polislerin başlamasından sonra kadın dedektiflerin göreve gelmesi, cinayet büroda çalışması uzun yıllar alacak o nedenle bunların edebiyata yansıması zaman alacak. Polisiye gerçek hayattan etkilenerek yazılan bir tür o nedenle kadın polislerin ve dedektiflerin görünmesi gecikiyor. 1990’lardan sonra görüyoruz, o da kadın edebiyatçıların oluşmasıyla Esmahan Aykol, Yaprak Özdemir’in kadın karakterleri var. En ünlüsü şu an Ahmet Ümit’in son polisiyesi olan Kayıp Tanrılar Ülkesi romanında Yıldız Karasu ismiyle bir kadın polisimiz var.
2. Polisiyenin alt türlerine nasıl yaklaşıyorsunuz? Ülkemizde yeterince siyasi polisiye yazılmamasının sebebi nedir?
Polisiyenin alt türleri meselesi biçimci bir eleştirmen olan Todorov’un tanımıyla ortaya çıkıyor. Polisiye tanımı yaptıktan sonra klasik polisiyelerden yola çıkarak polisiyenin alt türlerini tanımlamıştır. Bunların en çok sevileni kim yaptı denilen ”who done it” polisiyeleri. Aslında en klasik polisiyelerdir. Bir cinayet işleniyor üstüne bir dedektif gelip araştırıyor, burada cinayetin araştırılması suçlunun kim olduğunun ortaya çıkarılması suçun muammayla çevrili olması aslında en temel polisiyenin başlangıç türü diyebiliriz bunu da 1841’de yazılan Morg Sokağı Cinayeti’ne kadar götürürüz. Polisiyenin ortaya çıktığı zamana bakarsak aydınlanma sonrası akıl çağı dediğimiz dönemde polisiyenin ortaya çıktığını kabul ediyoruz. Burada da tabii ki zekâ oyunu, araştırıcının katilin karşısındaki zekasıyla onu alt etmesi becerisi önemli. O dönemin daha savaş öncesi olması yani I. ve II. Dünya Savaşı öncesinde ortaya çıkan bir tür. Savaşların etkisiyle tabii ki casusluk polisiyeleri ve şehirlerdeki hayatın çetrefilli geçmesiyle de dedektiflik polisiyeleri yani sadece suçlunun, katilin araştırılması değil çeşitli suç cinslerinin araştırılması örneğin özel dedektiflik bürolarının kurulması, kişilerin kaçırılması, fidye istenmesi, hırsızlık çeşitlerinin artması, II. Dünya Savaşı sonrasında dünyanın kutuplaşması ile Soğuk Savaş’ın çıkması yani Soğuk Savaş tanımının ortaya çıkması gibi değişik polisiye türlerinde oluştu. Siyasi polisiye yazılıyor bence Ahmet Ümit’in yazmış olduğu tüm polisiyelerin arkasında siyasi bir yapı, siyasi eleştiri de var çünkü gündelik hayattan faydalanıyor. Ahmet Ümit’in Kukla polisiyesi ve Sis ve Gece’si tamamıyla politik bir göndermesi olan polisiyedir. Kukla polisiyesi tamamen Susurluk olayının sonrasında kaleme alınmış Susurluk meselesini irdeleyen bir polisiyedir. Kırlangıç Çığlığı yine öyle yani aslında Ahmet Ümit’in polisiyelerinde bu var. Akif Kurtuluş’un Mihman diye bir polisiyesi var orada da siyasi gündeme bir gönderme hatta yoğun bir gönderme var. Tabii Türkiye’deki bence polisiye edebiyat bugün toplumcu edebiyatın yerini aldı yani gündelik hayatı gerçekçi bir dille anlatmaya çalışan, şehri anlatmaya çalışan bir polisiye böyle olduğu için de aslında siyaseti de bulaşıyor ama doğrudan siyasi polisiye yazmayı tercih etmemelerinin sebebi yazarların kendi kişisel tercihleridir. Polisiye edebiyatımız bence özellikle çağımızda gündelik hayattan da faydalanarak siyasete bulaşıyor. Algan Sezgintüredi’nin yazdığı Kavgaz Çantacı isimli yeni bir polisiye var o da yine 12 Eylül sonrası İstanbul’a bakan bir polisiyedir.
3. Polisiyeye tanımı, olmazsa olmazları, kuralları, edebi değeri hakkındaki tartışmalar açısından yaklaşımınız nedir?
Polisiyenin tanımını Erol Üyepazarcı ”Aşkın tanımı nasıl olmazsa polisiyenin de tanımı o şekilde muğlaktır” der. Suçun olduğu her esere polisiye edebiyat demiyoruz çünkü suçun anlatıldığı zaten suçun başlangıcından itibaren düşündüğümüzde Habil ile Kabil’den itibaren suç anlatılıyor. Suç hikayesi hep var çünkü suç zaten insanın ilgisini çeken bir insanlık hali. Baktığımız zaman Hristiyan anlatısında 7 günah var ve bu günahların hepsi bir araya geldiğinde de birer suç unsuru. Polisiye edebiyatta olmazsa olmaz suçtan ziyade bunun bir araştırma konusu olması olay örgüsünün araştırmaya yönelik olması bir araştırmacının olması illa bir dedektif derken hani işini profesyonel anlamda bu işten kazanan demiyorum mecburen dedektif de olabilir kendini kurtarmak için veya gerçeği ortaya çıkartmak arzusuyla yanıp tutuştuğu için veya profesyonel anlamda polis olabilir araştırmacı ama muhakkak suçun araştırılması romanın, öykünün esası olmalı o zaman biz buna polisiye eser diyoruz. Edebiyat tarihleri kanonik düşünülmüş yani sonradan yazıldığı takdirde oluşturulduğu zaman edebiyat tarihimize baktığımızda nedense şiir türünün en başarılı en temelde en yukarıda sayılan bir tür olduğunu görürsünüz şiirden sonra roman, öykü en sonda tiyatro tenkit gelir polisiye de roman türü içerisinde bir alt tür olarak düşünülmüş öncelikli olarak tabii polisiyenin erken döneminde hitap ettiği okuyucu var göz önüne alındığında böyle bir düşünce gelişmiş tabii dime novels dediğimiz 10 paralık öykü türünün kurgusunun klasik polisiye den daha zayıf olması, haftalık dergilerde üretilmiş eserler olması, konularının, muammanın, suç unsurunun basit tutulmuş olması polisiyede dime novels üzerinden az itibar edilen bir tür sıfatı vermiş. Fakat bugün meşhur motto ile söylersek iyi polisiye iyi edebiyattır. Sonuçta iyinin kötünün belirleyicisi eserin üretildiği zamandan çok, zamanın ötesinde edebiyat tarihinin ona atfetmesidir. Bu nedenle ben genel olarak tüm dünya edebiyatı tarihi içerisinde de yazarların, edebiyatçıların, sanatçıların üretmiş olduğu eserlere tür üzerinden iyi-kötü tanımının verilmesini doğru bulmuyorum. Edebiyatın malzemesi estetik değerler çerçevesinde incelenmelidir. Yazılmış olan polisiye başkaları tarafından kötü tür, basit tür diye niteleniyor diye polisiyenin böyle olduğunu düşünmüyorum
4. Polisiyenin bir tür olarak başlarda dünyada üvey evlat muamelesi görmesi, eğlencelik çıtır hikayeler damgasından arındıran, insanların fikirlerini değiştiren nedir?
Öncelikli olarak Agatha Christie gibi türde etkileyici eserler veren yazarlar oldu. Sonra Karl Marx da dahil olmak üzere birçok filozof da polisiye okuduğunu polisiye üzerinden toplumsal tarih incelemesi yaptığını oluşan konuşmalarda olsun söylerler. Nazım Hikmet’de Kemal Tahir’de Bursa hapishanesinde iken dışarıdan ne istendiği sorulduğu zaman hep polisiye edebiyat ürünleri istediklerini söylerler. Nazım Hikmet, Kemal Tahir romanını yazmadan önce muhakkak polisiye okuduklarını çünkü polisiyenin kurgusunun onların romanlarını ya da eserlerini oluştururken zihinlerini açtığını itiraf ederler. Polisiye türünün okuyucusunun da edebiyatçılar olduğu ortaya çıkması diyelim. İkincisi yayın sektörü değişti eskiden belki polisiye edebiyat basan yayınevlerinin az olması veya özensiz yayınevleri olmasıdır. Günümüzde polisiye edebiyat basan yayınevlerinin çehresi değişti bugün itibarlı seçkin yayınevlerinden polisiye edebiyat türünde eserler basılıyor. Dünyada tabii ki polisiyenin özellikle İskandinav polisiyesinin Türkçeye çevrilmesiyle ne kadar etkili olduğu kendi ülkelerine ne kadar halis olarak sayıldığı ortaya çıktı. Osman Aysu, Ahmet Ümit, Celil Oker doksanlardan sonra Türkiye’de polisiye edebiyatın yeniden bir ivme kazanmasına okuyucu nezdinde önemli hale gelmesinde etkili oldular.
Röportaj: Dilara Taşçeken/ Yıldız Teknik Üniv. Türk Dili ve Edebiyatı Öğrencisi